Karşıyız
  İbrahim Kaş
 

Kulübümüz, son yıllarda gençlere yaptığı yatırımlarla adından söz ettiriyor. Altyapıdan çıkan gençler ve yapılan transferler geleceğe dönük planların bir kısmı. Aslında bu genç futbolcuları izlerken geleceğin Beşiktaş’ını da izliyoruz.. Hatırlamak için kadroya bir göz atarsak önümüze çıkan isimler şunlar: Korcan, Atilla, Serdar Kurtuluş, Serdar Özkan, İbrahim Kaş, Koray Şanlı, Mehmet Sedef, Aydın Karabulut, Burak Yılmaz, Batuhan… İlk 11’in 10’unu tamamlamış durumdayız. Bu kadronun son gözdelerinden birisi ise İbrahim Kaş… Genç futbolcu bugünkü pozisyonuna son üç yılda gelişimini tamamlayarak geldi. Rıza Çalımbay döneminde A Takım idmanlarına davet edildi, Türk futboluna “Genç Futbolcu” tabirini tekrar hatırlatan Tigana tarafından futbolseverlere tanıtılıp, A Takım’a alıştırıldı, Şimdilerde Sayın Ertuğrul Sağlam ise kendisine görev veriyor.

Futboseverler İbrahim Kaş ile ilk olarak İstanbul’daki Sheriff maçı ile tanıştı. Beşiktaş Altyapısı’nın yetiştirdiği yetenekli oyunculardan birisi olan İbrahim Kaş, sezon başındaki futboluyla taraftarlardan da “olur” aldı.

Şu anda futbolun ve futbolculuğun keyfini yaşayanlar gibi İbrahim Kaş da bir takım merhalelerden geçerek geldi bugünkü noktaya. Futbolcu arama-tarama ekibimizin yurtiçindeki ürünlerinden birisi olan İbrahim, Karabükspor forması giyerken Karadeniz bölgesinde yapılan seçmelerimizden birisine yazdırıyor adını. Daha sonrası ise bir çok genç futbolcumuzun başına geldiği gibi Fulya günleri… Fulya Tesisleri, bazı genç futbolcularımız  için geleceğe açılan bir kapı, bazıları için ise hasret. Altyapımızda forma giyen oyuncularımızın bir kısmı, özellikle de ailesi İstanbul dışında olan futbolcularımız, Fulya’daki Şan Ökten Kamp Tesisleri’nde kalıyorlar. “Hayat Beşiktaş” sözü orada daha bir anlamlı yaşanıyor. Gençler burada Beşiktaş kültürünü tam anlamı ile öğrenerek, ekstra idmanlar yaparak, futbol adına herşeyin en iyisini yaşayarak ve her türlü yardımı alarak yaşıyorlar. Belki ailelerinden ayrı kalıyorlar ama herkese nasip olmayan Beşiktaş ailesinin sıcaklığında geçiriyorlar günlerini.

“Ben İstanbul’a ilk geldiğim zaman ne yapacağımı şaşırmıştım. Ailem Safranbolu’da ben İstanbul’da tek başımayım, kimseyi tanımam etmem. Çok ağladığımı hatırlıyorum” diye anlatıyor İbrahim, Fulya günlerini. 15 yaşındayken yapılan seçmeler sonrasında yetenekli gençleri arayan hocalarımızın dikkatini çekmiş ve İstanbul’a davet edilmiş. Beşiktaş isminin heyecanıyla, gurbetin önünü sonunu düşünmeden gelmiş ve yerleşmiş Fulya’ya. “Seçmelere giderken babam benim için yeni eşofmanlar, tozluklar, kramponlar almıştı. O gün oraya gelen arkadaşların arasında çok göze batıyordum; çünkü onlar sıradan bir şort-tişört ile gelmişlerdi. Ömer Gülen hocam geldi ve “Nerede oynuyorsun sen” diye sordu. Maç başladı ben bütün toplara atlıyorum, zıplıyorum, rakibe baskı yapıyorum. O gün bir futbolcunun ne yapması gerekirse hepsini yaptım. Henüz maçın 10. dakikasında hocalar yanlarına çağırdı, nerede oynadığımı söyledi. Ertesi günde Mehmet Ekşi hocam izledi ve Beşiktaş maceram böyle başladı. Kısa sürede alıştım ve 6-7 yıldır da buradayım. Fulya’da kalıyordum, Ümraniye’ye taşındım.”

İbrahim’in ağzından Beşiktaş ile tanıştığı günlerin özeti böyle. Bir haftalık B Genç Takım, bir süre A Genç ve PAF Takım tecrübesinin ardından aldığı bütün bilgi, birikim, eğitim ile şimdi A Takım’ın futbolcusu. 2005-2006 sezonunda Kocaelispor’a kiralık olarak gitti ve orada oynadığı futbolla çok beğenildi. İlk A Takım denemesini Kocaelispor’da yaşayan İbrahim Kaş, istikrarlı oyuncu olduğunun sinyallerini o günden verdi. Yeşil siyahlı formayla 30’un üzerinde karşılaşmada görev yapan genç oyuncu, kiralık oynadığı bir takımda tecrübe eksiği olmasına rağmen üst üste görev yaptı ve Beşiktaş’a tekrar göz kırpmaya başladı.

Futbolcuların altyapıdan itibaren hedefleri A Takım’da forma giymek. Özkaynak takımlarında oynayarak A Takım’a yükselmek mi daha faydalı yoksa PAF Takım kapasitesinin üstüne çıktıktan sonra, kiralık olarak başka bir takıma gitmek mi daha faydalı? Cevabı herkes için farklı olan bu soruya İbrahim, “Genç bir oyuncu kendi takımında oynamak ister ama o şansı her zaman bulamaz. Özellikle Beşiktaş gibi hata lüksü olmayan takımlarda oynamaları çok daha zordur. Mesela Serdar Özkan çok kez kiralık olarak başka takımlara gitti. Dönüşünün nasıl olduğunu herkes gördü. Ben de geçen sene oynayamadığımı görünce Tigana’ya gitmek istediğimi söyledim. “Devre arasına kadar çalışalım şans vermezsem ben seni en iyi takımlardan birisine gönderirim” dedi diye kaldım. Bir tek Türkiye Kupası’ndaki maçlarda oynama şansı buldum. Bizim gibi genç olan futbolcuların kiralık olarak başka takımlara gitmesi daha iyi. Burada kaldığınız zaman çok sıkıntılı geçebiliyor. İdmanlarda göze girebilmek için çok fazla çaba harcıyorsun ama hafta sonu bir bakmışsın listede adın yok. O zaman çok kötü oluyor, moralin bozuluyor, hatta ilerleyen süreçlerde özgüvenini yitiriyorsun. Bütün bunlar başlamadan bitmene de neden olabilir. Bu yüzden kiralık olarak bir takıma gitmek faydalı, orada kendi geliştirebiliyorsun” diye cevaplıyor.

İbrahim resmi olarak ilk maçını Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Sheriff takımı karşısında yapmıştı. O maçta Serdar Özkan ve İbrahim Kaş, Sayın Ertuğrul Sağlam’ın iki sürpriziydi. İki futbolcumuz da o gün verilen görevi layıkıyla yerine getirdi. İlkler her zaman önemlidir derler ya;

-İlk defa Sheriff maçında oynadın. Kendini onbirde görünce neler hissettin?

-Yapabilecek miyim diye bir tereddüt yaşamıştım. Hazırlık kampında yaptığımız maçlarda çok iyi oynuyordum; acaba kamptaki gibi devam eder miyim diye düşünüyordum. Hafif bir takımla oynadık ama riskli bir maçtı sonuçta. Ne olursa olsun bir eleme maçıydı. Hata yapmak gibi bir şansın yok. Bir hata yapsam herkes suçlayan gözlerle bana bakacak diye düşünüyordum. Zaten o maçlarda oynadın oynadın, yoksa bir daha hayatta olmaz. Fakat ben o gün iyi oynadığımı düşünüyorum. İlk defa 11’de oynamama rağmen sırıtmadım bence.

-Sonra Fenerbahçe maçı vardı. Maça çıkmadan önce nasıldın?

-Gayet sakindim ama tam maça çıkarken beni de derbi heyecanı sardı. Maça da iyi başladım zaten; biraz süre geçince heyecan da kalmıyor, tamamen maçı kazanmaya konsantre oluyorsunuz o maçlarda.

İbrahim, “Bu yaşta Beşiktaş’ta oynuyor” diye şaşıranları bir de gördüğü kartlar konusunda şaşırtmıştı. Kendisinin de saklamadığı bu konudan bahsederken hatasını anlayan ve utanan insanların tavırları vardı genç oyuncuda. Altyapıda oynarken kart konusunda çok sakin birisiydi İbrahim Kaş; ancak Milli takımlarda ve A Takım’da durum böyle değil. Saha dışındaki efendi kişiliğinin aksine, Sheriff maçında ve Marsilya maçında gördüğü sarı kartlar, bir çok kimseyi gereksiz kart olduğu için hayıflandırmıştı.

“Kart görmeyi kimse istemez ama genç bir futbolcusunuz, göze girmek istiyorsunuz. Takıma faydalı olabilmek için kendinizden fedakarlık ediyorsunuz. Böyle bir pozisyondayken kart görmeniz kaçınılamaz tabii ki. Bunların tecrübesizlikten olduğunu düşünüyorum ve bu eksiklerimi kapatmaya çalışıyorum” diyerek affınıza sığınıyor genç futbolcumuz.

-Sayın Ertuğrul Sağlam ne dedi gördüğün kartlar sonrasında?

-Sheriff maçından sonra cezalı duruma düştüğüm için kızdı biraz ama Marsilya maçındakinde birşey söylemedi. Zaten Marsilya’da oyunu hızlı başlatmak isteyen rakibin önünü kesmiştim o yüzden sarı kart gördüm. Ben neden sarı verdiğini anlamamıştım maç içinde.

Marsilya deyince sohbet ülke sathından çıkıyor haliyle. Şampiyonlar Ligi gibi dev bir arenada mücadele etmek, hele hele bir kaç yıl önce bir futbolsever olarak hayalini kurduğun bol yıldızlı dünyada kendine bir yer edinmek… Bu tecrübeyi ilk olarak Fransa’da yaşadı İbrahim Kaş. Kulübede otururken, belki de oynamayacağını düşünürken, bir anda Veledrom’un çimleri üzerindeydi. Garip bir duygu olsa gerek.

“Yedek kulübesinde Rüştü abi ve İbrahim Akın’la maçın yorumunu yapıyorduk. İbrahim Akın’la “Biz buradan böyle konuşuyoruz ama içerisi çok zor…” falan diye konuşuyorduk. Hatta o sıralarda Serdar Kurtuluş’un bölgesindeki Niang’ın çok hızlı ve teknik bir futbolcu olduğundan bahsediyorduk.  Serdar’ın biraz sert oynaması lazım diye konuşuyorduk, tam o anda Ertuğrul Hoca beni çağırdı. Ben giderken İbrahim Akın “Göreceğiz seni” diye gülüyordu. Sahaya girene kadar heyecanım vardı, çünkü Şampiyonlar Ligi’ni akşam eşofmanla yatarak izliyordum. Heyecanım çok fazlaydı ama oyuna girene kadar sürdü. Maça başladığınız zaman herşey geride kalıyor. Sıradan bir maçtan farklı olmuyor o zaman. Onu da kazanmak için mücadele ediyorsunuz. İlk Şampiyonlar Ligi tecrübem olmasına rağmen kendi adıma da iyi olduğumu düşünüyorum. Serdar’ın sert oynamasından bahsederken Niang’ı tutmak bana nasip oldu. Düşündüğüm gibi yaptım; ilk karşılaşmamızda biraz sert davranınca bir daha rahat gelemedi zaten.”

-Şampiyonlar Ligi’nde grubu nasıl değerlendiriyorsun?

-Biz çok güçlü bir takımız. Marsilya maçında rakibin bize gol atmak gibi bir  niyeti yoktu. Topu alıyoruz tekrar rakibe veriyoruz, çok top kaybettik. Bizden daha iyi olsalar gam yemeyeceğim. Şans meselesi bu iş; aynı korneri biz kullansak, top yine direkten dönse orada bizden birinin önüne düşmezdi. Açıkçası gücümüzü ortaya koyarsak ben bizi grupta yenebilecek takım olduğunu düşünmüyorum. Biz yeter ki gücümüzün gereklerini yerine getirelim, kendine güvenen bir takım olarak oynayalım bu gruptan çıkarız.

-Şampiyonlar Ligi’yle birlikte Gerard, Carragher, Cisse gibi futbolcularla mücadele etme şansın var. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsun?

-Değişik bir duygu tabii. Sonuçta hepimiz dünyanın ayrı bir yerinden kalkıp gelmişiz. Karabük’ten geliyorsun ve dünya yıldızlarıyla mücadele ediyorsun. Gerard’a karşı mücadele etmek beni heyecanlandırıyor. Ama bu maç anında, maçtan sonra bitiyor bütün bunlar.

İbrahim Kaş, memleketi Karabük’ün medarı iftiharları arasında. Genç futbolcu memleketinin plaka numarası olan 78 numaralı formayla mücadele ediyor. O da artık şöhret basamaklarında tırmanmaya başlamış durumda.

-Medyada adının kullanılmaya başlanması televizyonlarda yüzünün tanınır hale gelmesi etkiledi mi seni. Şöhretle aran nasıl? Yeni akrabaların çıktı mı?

-Tabii aramayan insanlar aramaya başladı; ben herkese cevap vermeye çalışıyorum. Burnu büyümüş demesinler diye, hiç tanımadığım birisi ile uzun süre telefonda konuştuğum zamanlar bile oluyor. Bozulacak diye telefondakine “kimsin” bile demediğim oluyor çoğu zaman.

-İlgi odağı olmak rahatsız ediyor mu seni?

-Şöhret aslında insanı yok edebilir; bunun farkındayım ama şimdilik güzel geliyor. Geçen sene “Ne iş yapıyorsun?” diye sorduklarında “Futbolcuyum” diyordum. “Hangi takımda oynuyorsun?” diye soruyorlardı. “Beşiktaş’ta oynuyorum” deyince “Altyapı da mı oynuyorsun?” dedikleri zaman kötü oluyordum. Çünkü ben burada deli gibi idman yapıyorum, antrenmanlarda çimi yiyorum; “Altyapı mı?” diye sorduklarında kötü oluyordu.

-Sayın Ertuğrul Sağlam nasıl bir teknik adam?

-Ertuğrul hoca bizim için bir avantaj. Sheriff maçında Serdar ve beni oynatmıştı. Bu her teknik adamın cesaret edemeyeceği bir karar. Hocamızın bizim için çok büyük bir şans olduğunu düşünüyorum. İyi oynadığın zaman arkasının geleceğini biliyorsun. “İdmanda oynadığını oyna, ben senden ekstra birşey istemiyorum” diyerek güven veriyor. Genç bir oyuncunun yanına hocasının gelip başını okşaması inanılmaz birşey; dünyayı versen o kadar sevindiremezsin. Bunu sadece bana değil, herkese yapıyor, Ricardinho’ya nasıl davranıyorsa, bir başkasına da aynı şekilde davranıyor.

Takım içinde arkadaşlığın müthiş olduğundan da söz açılıyor. Gençlerle tecrübeliler arasında saygı ve sevgiye dayalı müthiş bir diyalog olduğunu anlatıyor. Dışarıda bir araya geldiklerinde asla futboldan konuşmazlarmış. Şakalar gırla gidiyormuş…Bu sene defansta çok rahat olduklarından da bahseden İbrahim Kaş, ofsayt taktiğinden kurtuldukları için geçen seneki golleri yemediklerinin altını çiziyor.

-Takımdaki İbrahim’lerin çokluğu ilginç anlara sebep oluyordur.

-Oluyor tabi. İbrahim Akın, İbrahim Toraman, İbrahim Üzülmez ve ben. Ben oynarsam defansı üçlemiş oluyoruz. Bazen hoca, İbrahim diye bağırıyor dördümüz aynı anda cevap veriyoruz.

Son olarak Fulya’daki haşarı günlerinden bir anısını dinliyoruz genç futbolcunun:

“Takımdaki gençlerle aynı jenerasyonuz zaten. Birbirimizle B Takım’dan beri birlikte oynuyoruz. Herşeyimizi biliriz. Türkiye Kupası’nda final oynayacağız B Genç takımla. Maçtan bir gün önce oteldeyiz. Ben, yattığım odanın yanında Serdar Özkan yatıyor diye biliyorum. Gece Serdar’ı korkutmaya karar verdim. Üstüme bir sürü örtü falan alarak gecenin bir yarısı bağıra çağıra girdim odaya. Meğerse o odada başkası kalıyormuş; ben bağırınca adam yataktan kalktığı gibi yere düştü, korkudan bayılmış. Adam bayılınca, beni de bir korku aldı… Ben de balkondan kaçıp odama girmiştim. Bağırtılardan dolayı hemen resepsiyon bizim oraya gelmişti zaten. Adamı ayılttılar sonra…”

 
  Bugün 3 ziyaretçi (4 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol